top of page
Av. Cankut EMİROĞLU

SPOR HUKUKUNA KISA BİR BAKIŞ

ÖZET

CONTEMPORARY SPORT MANAGEMENT (Çağdaş Spor Yönetimi) (PEDERSEN P. M., THİBAULT L. 2019) isimli kitabın 17. Bölümünden(Legal Considerations in Sport Management-Spor Yönetiminde Yasal Hususlar) esinlenerek hazırlanan bu çalışmada öncelikle Türk hukukundan ve kaynaklarından biraz bahsedilmiştir. Spor hukukunun Türkiye’deki gelişimi yüzeysel olarak anlatılmıştır. Spor hukukunun doğası, ve özellikleri incelenmiştir. Spor ve sorumluluk hukukunun kesişimi anlatılmıştır.

Anahtar Kelimeler: spor hukuku, lex sportiva, kuvvetler ayrılığı, normlar hiyerarşisi, hukuk, sorumluluk, ihmal, haksız fiil.

ABSTRACT

In this study, prepared by the 17th chapter (Legal Issues in Sports Management)of the CONTEMPORARY SPORTS MANAGEMENT (PEDERSEN P. M., THİBAULT L. 2019). The development of sports law in Turkey describes as superficial. The nature and properties of sports law were examined. Tell the intersection of sports and liability law.

Keywords: sports law, lex sportiva, separation of powers, hierarchy of norms, law, obligation, negligence, tort.

İçindekiler


I. GİRİŞ

Hukuk genel olarak “bir kuruluşun, toplumun, toplumun veya ulusun halkının davranışlarını yönetmeye yönelik tüm düzenleme sistemi” olarak tanımlanmaktadır. (PEDERSEN-THİBAULT 2018 S:685). Hukuk temel olarak davranışlarımızı, ticari ilişkilerimizi ve kişisel hak ve sorumluluklarımızı yöneten kurallar ve düzenlemeler birikimidir. Tanımlanan hukuk kurallarına uyulmaması, sorumluluk hukukundan kaynaklanan alacaklara veya cezai yaptırımlara neden olabilir. TDK’ ya göre hukuk sözcüğü: Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, tüze, Bu yasaları konu alan bilim, Yasaların ceza ile ilgili olmayıp alacak verecek vb. davaları ilgilendiren bölümü, Haklar ve Ahbaplık, dostluk anlamlarına gelmektedir.

Günümüzde devletler tarafından tüm insan davranışları hukuk kuralları ile sınırlandırılmıştır. Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz her sosyal ilişki, her yapı, her malvarlığı, her kurum belli hukuk kurallarınca düzenlenmiştir. Anne baba ve çocuklardan oluşan ailenin tabi olduğu bir hukuk sistemi vardır (TMK-Aile Hukuku). Elinizde tuttuğunuz kalemi, elinizde tutuyor olmanızın hukuken bir anlamı vardır (siz o kalemin zilyedisinizdir ve kalem üstünde hak iddia edebilirsiniz) (TMK-Eşya Hukuku). Osmanlılar döneminde Hakka yürümüş, adını bilmediğiniz büyük büyük dedenizin mal varlığı sizi bağlar (TMK-Miras Hukuku). Arabanızın marşına bastığınız anda önünüze atlayan masum yayaya arabanızla dokunmanız olayında birden çok hukuki müesseseyle yüz yüze gelirsiniz ( tehlike sorumluluğu- TCK taksirle yaralama hükmü-tazminat hukuku). Hukuk ve hayat birbiriyle her alanda iç içedir. Sporda da bu böyledir.

Spor, insanları büyüleyen ve harekete geçiren toplumsal bir fenomendir. İşte kapital düzen içinde insanların kafasını boşaltmasını ve sağlığını korumasını sağlayan spor ticari olarak metalaşması ve profesyonelleşme sürecine girmesi sonucu, sporun hem aktif katılımcıları hem de izleyicileri tarafında çıkan anlaşmazlıklar, spor alanına da hukukçuların müdahale etmesini gerektirdi (Vieweg, K. 2010).

“Spor hukuku, meselelerin kesiştiği bir alandır ve bu tür kesişme alanları daima büyüler. Keza bu alanlar, hukukçular bakımından diğer mesleki disiplinlere karşın sorunların çekişmeli olarak kararlaştılması gerekmesi halinde çok çeşitli sorun alanlarının sistemli bir hale getirilmesi, bağlantıların görülmesi ve sonuçların tahmin edilmesi yeteneğinden dolayı bir ev sahibi üstünlüğünü beraberinde getirmektedir” (Vieweg, K. 2010).

Hukukun ne gerektirdiği veya gerektirmediği veya bir tarafın ihlali nedeniyle öteki tarafın tazminat hakkına sahip olup olmadığı konusundaki çoğu ihtilaf veya anlaşmazlık mahkemeler tarafından kararlaştırılacaktır, bu nedenle Türk yargı sisteminin nasıl çalıştığını anlamak önemlidir.

II. TÜRK HUKUK SİSTEMİ

A. YASAMA – YÜRÜTME – YARGI

İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi (Fransızca: La Déclaration des droits de l'Homme et du citoyen) Fransız Devrimi'nin temelini oluşturan, 26 Ağustos 1789’dademokrasi ve özgürlük sebep gösterilerek yayımlanan temel metnin 16. Maddesine göre : “Hakların güven altına alınmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur”. Peki nedir bu güçler ayrılığı? Güçler ayrılığı devleti oluşturan yasama yürütme ve yargı erklerinin yönetiminin değişik yollardan göreve gelen ve aralarında fren ve denge mekanizması bulunan farklı organlara verilmesi anlamına gelir. Anayasamız yapılan son değişiklerden sonra, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) olduğunu (7 md.), yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanına ait olduğunu (8 md.), yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanıldığını (9 md.) belirtmektedir.

B. TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ

Türk Yargı Örgütlenmesi; Anayasa Yargısı, Adli Yargı ve İdari Yargı olmak üzere üç ana kola ayrılmıştır. Anayasa yargısı kanunların anayasaya uygunluğunu denetler ve tek mahkemeden oluşur. Adli yargı olağan ve genel yargıdır. Anayasa yargısının veya idari yargının alanına girmeyen hususlara bakar. Adli yargı içinde Hukuk Mahkemelerini, Ceza Mahkemelerini, İhtisas Mahkemelerini ve İcra Mahkemelerini barındırır. İlk derecedeki adli yargının üst mahkemesi olarak kontrolünü Bölge Adliye Mahkemeleri üstlenir. Bölge Adliye Mahkemelerinden sonraki üst mahkeme ise Yargıtay’dır. İdarî yargı, idarî makamların idare hukuku alanındaki faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümlendiği yargı koludur. İdari yargı ilk derecede kendi içinde İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemeleri olarak ikiye ayrılır. İlk derecedeki İdari yargının üst mahkemesi olarak kontrolünü Bölge İdare Mahkemeleri ve Bölge Vergi Mahkemeleri üstlenir. Bölge İdare Mahkemelerinden ve Bölge Vergi Mahkemelerinden sonraki üst mahkeme ise Danıştay’dır.

Bağımsız mahkemelerin yargı yetkisini kullanırken yararlandığı kaynaklara aşağıdaki başlıkta değineceğiz.

C. HUKUKUN KAYNAKLARI VE NORMLAR HİYERARŞİSİ

“Hukukun maddî kaynakları (sources matérielles du droit) dendiği zaman, hukuk kurallarının kaynağı anlaşılır. Bu anlamda hukukun kaynağı olarak, hukuk kurallarının oluşmasına neden olan her türlü toplumsal ve düşünsel verileri belirtmek gerekir. Bu çerçevede hukukun maddî kaynakları, tarihsel, toplumsal, ahlaki, dini, ideolojik, ekonomik, kültürel, teknik her türlü kökenden oluşabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, hukukun maddî kaynakları, hukuk kurallarının özünü veya varlık nedenini oluşturan, bu kuralları yaratan temel ögelerdir” (Gözler, K. 1998).

Türk hukuku da dünyadaki tüm hukuk sistemleri gibi belli normlardan oluşur. Ülkemizde hukuk ağırlıklı olarak yazılı normlarla yönetilir ve tüm bu yazılı normlar mevzuatı oluşturur. Bu normların başında Anayasa gelir. Yasama organı tarafından düzenlenecek tüm öteki yasalar Anayasaya uygun olmak zorundadır. Yine mevzuatın öteki parçaları olan kanunlar, tüzükler, yönetmelikler öyle rastgele oluşan metinler değildir. Mevzuatta bir hiyerarşik düzen vardır. Hukuk normlarının sıralanması ilk defa Hans Kelsen tarafından sistematik bir şekilde açıklanmıştır. “Bu nedenle buna “Kelsen'in normlar hiyerarşisi” veya “hukuk düzeni piramidi” ismi verilir. Hans Kelsen’e göre bir hukuk düzeni içinde bulunan bütün normların geçerliliğinin temeli kendisinin üstünde bulunan bir başka normdur. Bu düzeni daha iyi anlayabilmek için ünlü hukukçu Hans Kelsen’in normlar hiyerarşisi pramidine bakmak gerekir” (Gözler, K. 1998) .

“Hukuk kurallarının bir hiyerarşi içinde yer almalarının anlamı şudur: Bir kanun geçerliliğini anayasadan alır ve anayasa aykırı olamaz. Keza bir tüzük geçerliliğini kanundan alır ve kanuna aykırı olamaz. Yönetmelik de geçerliliğini tüzükten veya kanundan alır ve onlara aykırı olamaz. Kısacası normlar hiyerarşisinin alt basmağında yer alan bir norm üst basamakta yer alan norma aykırı olamaz” (Gözler, K. 1998).

Yukarıdaki piramitte yer almayan öteki normlara açıklık getirmek gerekirse: Anayasa’nın 90. Maddesi gereği “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir”. Bu hükümle milletlerarası antlaşmaların hiyerarşideki yeri Anayasal olarak belirlenmiştir.

Son Anayasa değişikliğiyle beraber hayatımıza giren Cumhurbaşkanı Kararnamelerinin ise normlar hiyerarşindeki yeri doktrinde tartışma konusu olmuştur. Cumhurbaşkanı Kararnameleri, son yapılan Anayasa değişikliğiyle, bazı alanlarda normlar hiyerarşisinde Anayasadan sonra bazı alanlarda kanundan sonra yetkilidir. Ancak son yapılan düzenlemeler o derece özensiz hazırlanmıştır ki anayasa kendi içinde kendiyle çelişir duruma gelmiştir. Bu da Cumhurbaşkanı Kararnamelerini normlar hiyerarşisinde bir yere koymayı imkansız hale getirmiştir. Bu konuda benim de katıldığım sayın Sezer’in görüşüne göre: “CBK'nın hiyerarşik konumunu belirleme güçlüğünün başlıca nedeni de, Anayasa normlarının yazımındaki özensizlikten kaynaklanan belirsizliktir. Doktrindeki farklı ölçütler de sorunu derinleştirmektedir. Sonuçların birbirinden bu denli farklılaşmasının, hatta aynı Anayasa normundan taban tabana zıt hükümler çıkarılmasının başlıca nedeni ise, türev kurucu iktidarın CBK'yı "tek tip" işlem olarak tasarlamadığı ve düzenleme konularını ayrıştırdığı gerçeğinin göz ardı edilmesidir. Hiyerarşi konusundaki tartışmanın doktrindeki değerini yadsımamakla birlikte, önemi ikincil plânda kalır. Zira, asıl sorunla teoriden ziyade pratikte karşılaşılacaktır”( Sezer, A. 2019).

Yukarıda kısıtlı olarak bahsettiğimiz yazılı kaynaklar harici yazısız normlarımız da vardır. bu yazısız normlar hukuk literatüründe örf ve adet kuralları olarak adlandırılır. Bir örf ve adet kuralının hukuk sisteminin tanıdığı bir norm olması için bazı şartlar gerekir. Bu şartların ilki bu yazısız kuralın çok eskilerden beri uygulanıyor olmasıdır. İkinci şart ise bu eski zamanlardan bu yana uyulan örf adet kuralına toplumda uyulması gerektiği konusunda görüş birliği olması. Üçüncü şartımız ise bizim yine bu örf adet kuralını Türk Hukuk Sisteminde uygulayabilmemiz için yazılı bir kaynağın bize hukuki izin vermesidir. İşte burada Türk medeni hayatını düzenleyen Medeni Kanunumuza ve onun içinden doğmuş olan Türk ticaret Kanununa kafayı çeviriyoruz. “Medenî Kanunun 1’inci maddesine göre, “kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim örf ve âdet hukukuna göre... karar verir”. Bu medenî hukuk alanında örf ve adet kurallarının hukukun kaynağı olduğu anlamına gelir. Keza Türk Ticaret Kanununun 1’inci maddesi de “hakkında ticarî bir hüküm bulunmayan işlerde mahkeme ticarî örf ve adete... göre karar verir” hükmü ile örf ve adet hukukuna gönderme yapmaktadır. Buna göre Türk hukuk düzeninde medenî hukuk ve ticaret hukuku alanında örf ve adet kuralları hukukun kaynağıdırlar” (Gözler, K. 1998).

Yargısal kararlar da hukukumuzun kaynakları arasındadır. Ancak bizim de içinde bulunduğumuz Kıta Avrupa’sı devletlerinin hukuk sisteminde Anglosakson hukuk sisteminin aksine yargısal kararlara uyma zorunluluğu yoktur. Kara Avrupa’sı devletlerinde yargısal kararlar hukukun asli değil yardımcı kaynağıdır. Ancak yine de Türk yargısı da benzer olaylarla ilgili önceden verdiği kararları tekrarlama eğilimindedir. Böylelikle yargı kararlarının öngörülebilir ve tutarlı olması sağlanır. “Üst mahkeme içtihatları kural olarak Türk hukuk düzeninde alt mahkemeler açısından bağlayıcı değildir. Bunun tek istisnası içtihadı birleştirme kararlarıdır. Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından verilen “içtihadı birleştirme kararları (unified decisions, decision on the unification of conflicting judgments)” Yargıtay hukuk ve ceza genel kurullarını, Yargıtay dairelerini ve alt derece mahkemelerini bağlar (8 Şubat 1983 gün ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu). Diğer yandan Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun verdiği “içtihadı birleştirme kararları” da Danıştay kurul ve daireleri ile idare mahkemelerini bağlar (20.1.1982 tarih ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu, m.18, 40)” (Gözler, K. 1998).

III. SPOR VE HUKUK

Hukuk dinamiktir. Tıpkı dil gibi hukuk da toplumun içinde yaşar ve toplumun normlarına düzen getirmeye çalışır. Sonuç olarak, yasama organları kısmen temsil ettikleri kişilerin arzularını yansıtan yasalar çıkarırlar. Bu yasaların çoğunun, topluma daha iyi hizmet etmek amacıyla doğrudan veya dolaylı olarak spor yöneticilerini, spor etkinliklerini ve spor organizasyonlarını etkilemesi olağandır. Fakat hukuk ve uygulamaları dinamik olduğu için, ikisi de toplumsal normlar ve ihtiyaçlar değiştikçe değişebilir (PEDERSEN-THİBAULT 2018 S:687).

A. TÜRKİYE’DE SPOR HUKUKU

Spor hukuku Avrupa birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletlerinde, bağımsız bir hukuk dalı olarak kabul edilmektedir. Spor hukukunun, ülkemizde ki gelişimi yakın zaman da başlamıştır ve bu disiplinin Türk hukuk doktrininde bilimsel açıdan hala tam olarak sistematikleşememiştir.

“Uluslararası spor müsabakaları Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), Uluslararası Spor Federasyonları, Milli Olimpiyat Komiteleri, bölgesel ve ulusal federasyonlar eliyle yürütülmekte ve bu kuruluşlar tarafından ortaya çıkan kurallarla oluşan hukuk Uluslararası Hukukun bir parçasını oluşturmaktadır. Zira sporun uluslararası organları ulusal spor mevzuatının kendi mevzuatlarının aksi yönünde gelişmesine müdahale etmektedirler” (Kose, H. A. 2010).

Spor hukukunu meydana getiren kurumlar devlet dışı küresel spor organizasyonları olarak karşımıza çıkmaktadır. Dikkatlice bakıldığında sporu tasarlayan bütün uluslararası yapıların genelde İsviçre Medeni Kanununa dayalı olarak kurulan dernekler olduğu görülecektir. Spor Hukuku’nun birincil kaynaklarını yaratan örgütlerin en önemlileri olan uluslararası federasyonların belirli (spesifik) amaçları vardır. Uluslararası federasyonların amaçlarını gerçekleştirmek için faaliyetlerinde yol gösterici temel prensipleri olur. Uluslararası federasyonların temel amaçları bir federasyondan diğerine farklılıklar göstermektedir. Bu amaçlar başlıca üç ana başlıktadır. İlk amaç: sporun uluslararası düzeyde yönetmek ve sportif disiplini sağlamaktır. Tabiyeti ne olursa olsun, bütün yarışmacılara uygulanan yeknesak kurallara saygıyı sağlamak, uluslararası yarışmaların vazgeçilmez (sine qua non) koşuludur. İkinci amaç: sporun yaygınlaşmasını sağlamaktır. İlgili sporun toplumun tüm kesimlerince sevilip, toplumun hayatının bir parçası haline gelmesini sağlamaktır. Üçüncü temel amaç: uluslararası şampiyonalar düzenlemek, organizasyonlarını bizzat yapmak veya gerçekleştirilmelerini denetlemektir.

“Spor Hukuku’nun pozitif ana kaynakları Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC)’nin Olimpik Şart’ı, Uluslararası Spor Federasyonlarının (IF) Statüleri ve çıkardıkları diğer talimatlar ve ikincil olarak da Ulusal Olimpiyat Komiteleri (NOC) ile Ulusal Spor Federasyonlarının tüzük ve talimatlarıdır. Bütün bu mevzuat, özel hukuk süjeleri tarafından yaratılmış olup, Devletlerin coğrafi sınırlarından ve sınırlamalarından etkilenmeksizin uygulanmaktadır. Bu nedenle de, nitelikleri itibariyle “sınırlar ötesi hukuk – transnational” olarak da adlandırıldıkları olmaktadır” (Kose, H. A. 2010).

Ülkemizde gerçek manada sporun yaygınlaşması 1800’lerin sonlarında başlamış olmasına rağmen sporun örgütlü ve profesyonel yapılması 1900’lü yılların başında başlamıştır. Bu yıllarda sporun toplumsal değeri anlaşılmış beraberinde spor kulüpleri cemiyetler kanununa göre kurulmuş ve faaliyetlere başlamışlardır. Bu dönemde İstanbul ligi ile futbol en popüler spor dalıdır. Jimnastik kulüpleri de ön plandadır. (Kose, H. A. 2010).

Ülkemizde Avrupa da ki örneklerinin aksine sporun örgütlenmesi Tanzimat Döneminin ardından başlayarak devamlı devlet eli ile ve kontrolünde gerçekleşmiştir. “Tanzimat ile beraber farklı bir yenileşme de askeri alanda bir reformu zorunlu kılıyordu. Bunun göstergelerinden biri de Mekteb-i Harbiye’de ki jimnastik etkinliklerinin Riyazat-ı Bedeniye adıyla ders programına dâhil edilmesi ve bir eğitime başlanmasıydı. Spor olgusu da bu dönemde gelişmeye başlamıştır. Tanzimat’ın devamında gelen meşrutiyet dönemleriyle birlikte yaşanan özgürlükçü yaklaşımlar, spor alanında da kendini göstermiş, Cemiyetler Kanunu hükümlerine doğrultusunda spor alanında ki örgütlenmeler de hızlanmıştır. Ayrıca, bu dönemde Osmanlı Devleti ilk kez olimpiyat oyunlarında temsil edilmiştir. Devletin olimpiyat oyunlarına temsili Osmanlı topraklarında yaşayan azınlıklar tarafından gerçekleştirilebilmiştir. Denilebilir ki Tanzimatın ve meşrutiyetin getirdiği özgürlükçü, yenilikçi ortama karşın, Devletin baskıcı, gelenekselci yapısından kurtulup, Osmanlı toplumunun tamamı ile kucaklaşamamış, futbol dışında kendini gösterecek uygun bir alan bulamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamasında hızla gerçekleştirilen çağdaşlaşma hamlelerinin kökünün Osmanlı Devletinde Tanzimat dönemine uzandığını söyleyebiliriz”( BAYAZİT, A., & Emre, B. O. Z. 2017 ) .

“Cumhuriyet döneminde yapılan inkılaplarla birlikte eğitim, sosyal-kültürel yapı ve kurumsal yapılanmada spor önemli bir yer tutmuş; 1932-33 öğretim yılında Ankara’daki “Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü” bünyesinde ortaokullara beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek üzere üç yıllık bir eğitim programına sahip “Beden Terbiyesi Şubesi”nin açılması, Halk Evlerinin Atatürk’ün emir ve direktifleri ile çeşitli kültürel faaliyetleri ile birlikte önemli spor merkezileri hâlini alması, kurumsal olarak Türk Spor Kurumunun oluşturulması ve 1936 yılında Almanya'da gerçekleştirilen Berlin Olimpiyat Oyunları'na iki kadın sporcu eskrim dalında ül-kelerini temsil etme hakkı kazanmaları bu kabul edilebilir. Denilebilir ki geleneksel kadim Türk Sporları ile çağdaş sporlar bu dönemde aynı hedefler doğrultusunda entegre edilmiştir. Spor kültürü Yeni Türkiye Devleti ve Cumhuriyetinin yenilikçi felsefelerinden biri olmuştur” ( BAYAZİT, A., & Emre, B. O. Z. 2017 ) .

“Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü olarak kurulan ve daha sonra Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ismini alan organla devlet spora her alanda etki etmeye devam etmektedir. Türk sporunun farklı bir merhaleye geçmesi 27.05.1988 tarihinde kabul edilen 3461 sayılı yasa ile Futbol Federasyonunun kurulması ile olmuştur. Bu kanunla Futbol Federasyonuna diğer federasyonlardan farklı bir hukuki kimlik verilmiştir. Böylelikle Türk spor tarihinde ilk defa GSGM yapısının dışında bir spor süjesi oluşturulmuştur. Ayrıca kanunda özel hukuk hükümlerine tabi olma ayrıcalığı da -Türk hukukunda olmayan bir örnekle- bu kuruma verilmiştir. Futbol ilk profesyonel spor dalı ve ilk özerk federasyon olmuştur. Bu duruma karşın futbol dışında ki spor dalları aynı gelişimi göstermemiştir. Zira halen ülkemizde tek profesyonel spor dalı futbol olarak kabul edilmekte, diğer spor dallarının tamamı amatör olarak nitelenmektedir. Futboldan sonra bütün spor federasyonlarına kanun ile özerklik getirilmişse de uygulamada hiçbir federasyon futbol kadar özerk olamamıştır. TFF’nin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile Futbol Federasyonuna bünyesinde hukuk kurulları kurma hakkını da vermiştir. Bu kurullardan özellikle Disiplin Kurulu, Uyuşmazlık Çözüm Kurulu ve Tahkim Kurulu Türk spor hukuku için çok önemli kilometre taşlarını teşkil etmektedir. Zira bu kurullarla ilk defa bir federasyona kendi yargı sistemini kurma yetkisi verilmekte ve bu sisteme de -Tahkim Kurulu kararlarının kesinliği kuralı ile- kanuni olarak müdahale önlenmektedir” (Kose, H. A. 2010).

Dünyadaki spor yapılanmasına bakıldığında kuruluşu ve özerkliği Kanunla sağlanan Türkiye Futbol Federasyonundan başka bir Futbol Federasyonu yoktur(Kose, H. A. 2010). 3461 sayılı Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun 1. Maddesinde “Bu kanunun amacı, profesyonel futbol faaliyetlerini milli ve milletler arası kaidelere göre yürütmek, teşkilatlandırmak, geliştirmek ve Türk futbolunu yurt içi ve yurt dışında temsil etmek üzere, Özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzelkişiliğe sahip Türkiye Futbol Federasyonunun teşkilat, görev ve yetkilerine ait esasları ve usulleri düzenlemektir” denilmektedir. Bu da ülkemizde sporun ve spor hukukunun devlet eliyle geliştirilip koruma altına alındığı anlamına gelir.

Hemen hemen aynı hukuk sistemini kullandığımız, sporun da gelişmiş olduğu Avrupa’da spor yapılanmaları sivil toplum örgütü olarak karşımıza çıkar ve kendi kurallarını uluslararası yapılanmaları dikkate alarak kendi koyar. Ayrıca bu kurallara uymayanları da kendileri yargılar.

B. SPOR HUKUKUNA EVRENSEL BAKIŞ

Prof. Dr. Klaus Vieweg’e göre spor hukukunun beş ayırıcı özelliği vardır. Bu başlık altında öncelikle bu beş özelliğe göz atacağız ve uluslar üstü olma niteliği doğrultusunda küresel ve özerk bir disiplin haline gelen spor hukukunun sui generis (hukuk dilinde kendine özgü anlamına gelir) doğasının ortaya çıkardığı LEX SPORTİVA kavramına değineceğiz.

1. Spor Hukuku Kendi Kendini Düzenler

Sporun doğası gereği kendi kuralları vardır. Bir devletin yasama organının bir futbol kuralları taslağı hazırladığını düşünemeyiz. Spor kendi kendine oluşur ve o sporun doğası içinden kendi kurallarını doğurur. Bu kurallar da uluslararası spor örgütlerinin içtihatları ile kurallaşır ve dünya üzerinde yeknesak hale gelir.

Spor federasyonları pramitsel bir yapı içinde birbirini izler. Bir ülkedeki spor kulüpleri o ülkenin spor federasyonunun çatısı altında toplanır. “Piramitsel yapı, uluslararası alanda da devam etmektedir. Milli spor federasyonu dalları Avrupa federasyonlarında (örn. UEFA) ve uluslararası federasyonlarda (örn. FİFA, FİS) bir araya gelmektedirler. Uluslararası Olimpiyatlar Komitesi (İOC) İsviçre hukukuna tabii 14322 üyeli bir dernektir. Komite, olimpiyat oyunlarını düzenlemekte ve dünya sporunu temsil etmektedir” Vieweg, K. (2010).

Küresel spor federasyonları sporun bir çatışma konusu olmaması ve küresel çapta tek tipte olması, sporda fırsat eşitliğinin sağlanması amaçlarıyla spor çeşitlerinin, örneğin müsabaka yerini (oyun sahasa vs.), oyun maksadını, bazı sporlardaki sıkletleri ya da yaş kategorilerini, oyun süresini, takım sayısını, spor cihazlarını, spor kıyafetini, hareket biçimini ve hatta sporcunun dış görünümünekadar soyut belirlemeler yaparak ve kurallar koyarak sporun tek tipleşmesini sağlar.

Hukuki olarak spor kurallarının hiyerarşisi, spor federasyonlarının ulusal ve uluslararası özel hukuk kuralları olup tüzüklerin altındadırlar.

2. Spor Hukuku Çift Yapılıdır

Spor hukuku, sporun sosyal ve ekonomik ilişkileri ağındaki çok çeşitli görünümleri ve çıkabilecek sorunları öyle kapsamalıdır ki; katılanların aynı yöndeki menfaatlerine uygun olmalıdır ve hakeza bir biri ile çakışan menfaatleri de adil bir şekilde çözümleyebilmelidir( Vieweg, K. 2010).

Spor hukuku denilince sadece Spor Federasyonlarının resmileştirdiği spor kurallarını ya da spor organizasyonlarının kurallarını anlamamak lazım. Spor hukuku, spor örgütlerinin kendi kendini düzenleme yetkileri işleyemezse veya organizasyonlar yanlış yönlendirilirse, genel hukukunun çözüm metodlarını ve ölçülerini, düzeltici veya tamamlayıcı olarak kullanır. Bu durum bize Spor hukukunun belirleyici diğer özelliği çift yapılılığı anlatır. Çift yapılı spor hukukunun bir yanı; spor organizasyonlarının özel özerklikleri ile düzenlenen federasyon hukukudur, öteki yanı ise: genel geçer olan hukuk normları tarafından konulan devlet ve devletler üstü hukuktur( Vieweg, K. 2010).

Sporla ilgili özel hukuki meselelerin çözümü genellikle federasyon normları ve hukuk normları ilişkisinin dikkatli bir şekilde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Federasyon hukuku ve genel hukukun çakışması veya aynı yönde olmasının; sporun çeşitli alanlarına etkisi ve söz konusu olan menfaatlerin karşılıklılığı bu hukuk alanının sui generis yapısını oluşturmaktadır( Vieweg, K. 2010).

3. Spor Hukuku Uluslararası Bir Hukuktur

Spor federasyonlarının piramitsel bir yapı halinde bulunduğunu ve pramidin en üstünde tüm federasyonları birleştiren küresel bir federasyonun varolduğundan bahsetmiştik. Bu durumu bir örnekle açıklarsak: Uluslararası profösyonel futbol için şu şekilde bir resim ortaya çıkmaktadır; toplamda 208 ulusal federasyon dünya federasyonu FİFA ile aynı çatı altında bir araya gelmiştir. Bütün bu ulusal federasyonlar, aynı zamanda FİFA’nın altı kıtasal federasyonundan birine üye olmak zorundadırlar. Avrupa bölgesi için bu kıtasal federasyon UEFA’dır. FİFA’ya üyelik, ulusal federasyona finansal ve lojistik destek şeklinde, bir taraftan kazançlar getirirken, diğer taraftan geniş kapsamlı FİFA’nın statülerine, ideallerine ve hedeflerine saygı gibi yükümlülükler yüklemektedir. FİFA’nın ana görevi Dünya Futbol Şampiyonalarını düzenlenmektir. UEFA’ya elli üç Avrupalı ulusal federasyon üyedir. UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası’nın yanında Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi müsabakalarını da düzenlemektedir(Vieweg, K. 2010).

Bu başlık altında spor hukukunda “LEX SPORTİVA” anlamına değinmek doğru olacaktır. “Sporun rekabetçi doğası ve evrenselliğinden kaynaklanan ‘uluslar üstü’ niteliği; herhangi bir uyruğa tabi bulunmayan ya da uluslararası düzenlemeler ile sınırlı olmayan “uluslar üstü” niteliğini kapsayıcı kural ve kuruluşlar aracılığıyla yöneltilmesi gerektiği iddiasının ortaya çıkmasına neden olmuş ve zamanla bu iddianın güçlenmesini sağlamıştır. Son yıllarda ise bu iddia bir adım daha ileriye giderek, spor hukukunun uluslararası olmanın ötesinde, küresel bir disiplin olduğu boyutuna ulaşmıştır. Bağımsız federasyon ve kuruluşlar vasıtasıyla spor faaliyetlerinde yönetimin sağlanmasına yönelik bu anlayış kapsamında ilgili kurum ve kuruluşların uygulayacağı spor hukuku kural, talimat ve bunların yargılama mercileri ve özellikle Spor Tahkim Mahkemesi CAS’ın (Court of Arbitration for Sports) kararları sonucu ortaya çıkan içtihatlar toplamına “lex sportiva” adı verilmektedir”( GÜRTEN, K., & ERENEL, S. E. 2012).

Nitekim spor gibi insan doğasıyla özdeşleşen ve tüm dünya insanlarının hayatında önemli bir rahatlama, sosyalleşme ya da sağlıklı kalma aracı olan tabiyatı gereği küresel bu aktivitenin normlarının ülkesel olması beklenemez. Ülkeleri bir araya getiren sporun hukuku ulus üstü bir nitelik taşır.

4. Spor Hukuku Çok Etkilidir

“Spor hukuku çok sayıda kişinin doğrudan veya dolaylı olarak statüsel ve sözleşmesel kuralların odağı olduğu ve böylece çok çeşitli sorunlu durumun sıklıkla ortaya çıkabileceği bir alan olarak kendini göstermektedir. Bu çok etkililik örnek olarak sponsorlukta görülebilmektedir. Sponsorluktak genel olarak firmaların spor, kültürel, sosyal ve çevre alanlarındaki kişi ve organizasyonlar için firmanın pazar ve iletişim hedeflerine ulaşmak amacıyla para, araç-gereç ile hizmetlerin hazır tutulması anlaşılır. Bunun için sponsorluğu edilen ile sponsoru doğrudan ilgilendiren bir sponsorluk sözleşmesi yapılmaktadır. Sponsorluğu edilen için özellikle para alımı bakımından bir fayda mevcut iken, sponsor da pozitif bir imaj transferi aracılığı ile daha fazla gelir beklentisi içindedir. Spor sponsorluğunun ekonomik önemi ticari ve profösyonelleşmiş sporda çok büyüktür. Sponsorluktan elde edilen para, bilet satışı, televizyon yayın hakları ve reklam gelirlerinin yanında spor müsabakasını düzeleyicisinin ana gelir kaynaklarından birini teşkil etmektedir” (Vieweg, K. 2010).

Ancak sponsor ve sponsorluğu edinen harici çok sayıda üçüncü kişi bu ilişkiden etkilenir aşağıda “Vieweg, K. (2010). Spor Hukukunun Büyüsü. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y, 1.” Kaynağından alınan bir tablo ile bu ilişki ortaya serilecektir

Yukarıda görüldüğü gibi bir sponsorluk sözleşmesinin tarafları sponsorluğu edinen ve sponsor olsa bile bu sözleşmeden etkilenen koca bir endüstri vardır. Sponsorluk sözleşmeleri spor salonlarına, organizatörlere, izleyicilere, acentalara, medyaya ve spor federasyonu piramidine doğrudan etki edebilir. Sponsorluk sözleşmesiyle spor hukukunun; marka hukuku, ticari hukuk, borçlar hukuku, yayımcılık hukuku gibi alanlara etki ettiğini ve bu alanlardan etkilendiğini söyleyebiliriz.

5. Spor Hukuku Hukuki Disiplinlerin Kesişme Alanıdır

“Son yıllarda gözlemlenebilmekte olan sporun ticarileşmesi, profesyonelleşmesi ve medyatik olması çözümleri farklı hukuk alanlarında bulunan sorunların oluşmasına yol açtı. Bu anlamda spor kitlesel medyanın önemli hadisesi olarak ulusal hukuk ile Avrupa hukukunun bütün alanlarında bağlantı noktalarına sahiptir. Spor ticaret hukuku, spor iş hukuku, spor tıp hukuku, spor sorumluluk hukuku, spor federasyon hukuku, spor anayasa hukuku – sadece bazılarını saymak bakımından – genel olarak spor hukukunnun kesiştiği alanları oluşturmaktadır” (Vieweg, K. 2010).

Türk Hukukunda da spor; ceza hukuku, ticaret hukuku, borçlar hukuku, tıp hukuku, anaysa hukuku, medeni hukuk, medya hukuku, marka hukuku gibi bir çok disiplinin mevzuatında yer alır. Bu anlamda spor birçok hukuki disiplinin kesişme alanıdır.

C. SORUMLULUK HUKUKU VE SPOR

Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’te sorumluluk: “uyulması gereken bir yargıya, bir kural ya da yetkili üstün verdiği buyruğa uyulmaması üzerine suçlu düşme durumu” olarak ifade edilmiştir.

Hukuki öğretide sorumluluk borçlar hukukunun temellerinden biridir. Zaten borcu doğuran olay sorumluluğun ifa edilmemesidir. “Sorumluluk hukuku geniş, dar ve en dar olmak üzere üç farklı anlamda kullanılmaktadır. Geniş anlamda sorumluluk hem akit dışı sorumluluğu hem akdî sorumluluğu kapsamaktadır. Dar anlamda sorumluluk, sadece akit dışı sorumluluğu kapsayacak şekilde kullanılmıştır. En dar anlamda sorumluluktan kastedilen ise yalnızca özel kanunlarda düzenlenmiş olan kusursuz sorumluluk yani sebep ve tehlike sorumluluğunu ifade etmek üzere kullanılmıştır”( Habip, O. 2016).

Haksız fiil Borçlar Kanununa göre kusurlu bir davranışla başkasına hukuka aykırı olarak zarar verme anlamına gelir. Haksız fiil sorumluluk hukukunun mihenk taşı olup kişinin sorumluluğuna yol açan eylem çoğunlukla kişinin haksız fiilidir.

İhmal, kasıtsız bir haksız fiil olarak sınıflandırılan bir haksız fiildir. Bir kişi zarara neden olma niyetinde olmasa bile, yine de sorumlu tutulabilir. Bu nedenle, “Bunu yapmak istememiştim” savunması ihmal açısından önemsizdir(PEDERSEN-THİBAULT 2018 S:704). Kişi , zararlı sonucu istememekle beraber, bu sonucun meydana gelmemesi için durum ve koşulların gerekli kıldığı tedbirlerin almadığında ve gerekli özeni göstermediğinde ihmal ortaya çıkar.

İhmal, makul derecede ihtiyatlı bir kişinin aynı veya benzer bir durumda davranacağı gibi davranmamayı ifade eder. İhmali kanıtlamak için, bir davacı aşağıdaki dört unsuru kanıtlamalıdır: görev, görev ihlali, illiyet bağı ve zarar. Görev, davalının görevine (örn., Koç ve öğrenci atlet, öğretmen ve öğrenci, bir spor tesisinin yöneticisi ve seyirci), veya bir görevin gönüllü olarak kabul edilmesine (örneğin, öğrenci sporculara yardım etmeyi kabul eden gönüllü bir koç ile) dayalı olabilir. Bir yasanın getirdiği göreve de dayalı olabilir (ör. tüm halka açık yüzme havuzlarında cankurtaran gerektiren bir devlet yasası). İkinci unsur olan görev ihlali, aynı veya benzer bir durumda hareket edebilecek makul derecede ihtiyatlı bir kişi olarak hareket etmemeyi temsil eder. Tipik olarak sorumluluk, bir sakatlık makul derecede ihtiyatlı bir profesyonel tarafından öngörülebiliyorsa veya davalı eylemleri ile ilgili mesleki standartlarını ihmal ettiğinde ortaya çıkar. Bunun illiyet bağı, davalının meslek standardına (görev ihlali) uymama ve maruz kalınan gerçek yaralanma arasındaki bağlantıyla ilgilidir (Spengler, Anderson, Connaughton ve Baker, 2009 Aracılığıyla: PEDERSEN-THİBAULT 2018 ). Davalının ihmalkar davranışına rağmen, yaralanmanın başka bir müdahale eyleminden kaynaklanmış olduğu durumlarda illiyet bağı yoktur. Aşağıdaki örneği düşünün: Bir yüzme havuzu yöneticisinin cankurtaran sağlamak yasal görevidir ve farz yüzme havuzunda cankurtaran yok ve bir çocuğun üstüne masa şemsiyesi düşer ve çocuk yaralanır. Burada zarar ve ihmal arasında illiyet bağı yoktur. Havuz yöneticisinin cankurtaran sağlamaması yaralanmaya neden olmadı, çünkü cankurtaran mevcut olup olmadığına bakılmaksızın yaralanma meydana gelecekti. Buna ek olarak, düşen bir masa şemsiyesi nedeniyle yaralanmak, yasama organının cankurtaran gerektiren yasaları çıkarırken korumaya çalıştığı zarar türü değildir. Son olarak, daha önce belirtildiği gibi, öncelikle bir zarar meydana gelmelidir. Örneğin, bir yüzme havuzu operatörü bir cankurtaran sağlamaz, ancak bu eylemlerden kimse zarar görmezse, ihmal iddiası da olmaz(PEDERSEN-THİBAULT 2018 S:704).

İhmal, etkinlik ve tesis yönetimi alanında çalışan spor yöneticileri için önemli bir sorundur. Stadyumları, arenaları ve etkinlikleri işletmek karmaşıktır ve birçok yönü vardır. Faaliyetlerin çeşitliliği, taraftarların toplanması ve çeşitli alanlarda gönüllülerin ve dış satıcıların kullanımı nedeniyle birçok zorluk yaratır. Mekanlar, yüzme havuzlarından geniş çok amaçlı stadyumlardaki misafirperverlik süitlerine, yerel parklardaki şişme engel parkurlarına kadar uzanmaktadır. Her mekan ve her etkinlik, katılımcılar, hayranlar, misafirler ve diğer ziyaretçiler için benzersiz bir risk seti oluşturacaktır. Spor etkinliklerinde ve tesislerinde yasal ihmal kavramlarını araştırmak, öncelikli sorumluluk olarak bilinir(PEDERSEN-THİBAULT 2018 S:705).

IV. TARTIŞMA VE SONUÇ

Hukuk toplumsal hayatın her yönünü yasalarla düzenler. Hukukun düzenlemelerinden nasibini almamış bir insan ilişkisi yoktur. Eşyaların tabiiyetinden insanların tabiiyetine, medya, sanat, spor gibi tüm günlük hayatın kilit kavramları hukukun süjesidir.

Türk hukuku Kıta Avrupa’sı hukuk sistemine yakın olup Türk hukukunun asli kaynaklarını yazılı kaynaklar oluşturur. Yazılı kaynaklar başta anayasa olmak üzere kanunlar tüzükler yönetmelikler diye sürer gider. Yüksek mahkeme kararları (içtihatlar) her ne kadar doktrinde hukukun yardımcı kaynağı olarak kabul edilse de pratik anlamda hukukun asli kaynağı gibidirler. Mahkemeler olayları değerlendirirken önceki içtihatlarını değerlendirir ve benzer olaylara benzer kararlar vermeye gayret eder.

Spor hukuku sporun tabiiyeti gereği küresel bir hukuk dalıdır. Türkiye’de spor hukuku Avrupa örneklerinden farklı olarak devlet kontrolü altındadır. Bu sebeple Türkiye’de spor hukukunun Avrupa devletlerindeki gibi özerk bir hukuk dalı olduğu söylenemez.

Spor hukukunun küreselliği bu alanı sistematik bir disiplin haline getirmeyi zorlaştırırken spor hukukuna klasik hukuk disiplinlerinden farklı özellikler kazandırmıştır. Bu özellikleri: kendi kendini düzenleme, çift yapılılık, uluslararasılılık, çok etkililik ve kesişme alanı olma olarak sıralayabiliriz.

V. KAYNAKLAR

1. Üçışık, F. (2011). Spor hukuku. Ötüken.

2. Kose, H. A. (2010). Avrupa Birligi hukuk sisteminin spor hukukuna etkileri.

3. Vieweg, K. (2010). Spor Hukukunun Büyüsü. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y, 1.

4. Doğu, H. M. (2017). Spor ve Spor Hukuku’nda Kadının Yeri.

5. Uğur, Ö. Z. E. R. SPOR HUKUKU.

6. Tezonarıcı, S. D. (2018). Spor hukukunda doping.

7. GÜRTEN, K., & ERENEL, S. E. Lex Sportiva: Spor Hukukunun Küreselliği. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 3(1), 295-316.

8. Gözler, K. (1998). Hukuka giriş. Ekin Kitabevi.

9. Habip, O. (2016). Sorumluluk Hukukunda Kusur. TAAD, Yıl, 7, 273.

10. PEDERSEN P. M., THİBAULT L. (2019), CONTEMPORARY SPORT MANAGEMENT, SİXTH EDİTİON, HUMAN KINETICS

11. Sezer, A. (2019). Normlar Hiyerarşisi ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri: Çok Boyutlu Normlar Piramidi Yaklaşımı. Anayasa Yargısı Dergisi, 36(1), 353-412.

12. RAMAZANOĞLU, F., KARAHÜSEYİNOĞLU, M. F., DEMİREL, E. T., RAMAZANOĞLU, M. O., & ALTUNGÜL, O. (2005). SPORUN TOPLUMSAL BOYUTLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ. Fırat Üniversitesi Doğu Araştırmaları Dergisi, 3(3), 153-157.,

13. BAYAZİT, A., & Emre, B. O. Z. 2017 Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Yenileşme Hareketlerinin Türk Spor Kültürüne Etkileri “Tanzimattan Cumhuriyete Spor”. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 3(Special Issue 2), 211-228.

15. Deutsch, E., & Ertas, S. (1981). Sorumluluk Hukukunun Temel Ilkeler. Dokuz Eylul Universitesi Hukuk Fakultesi Dergisi, 2, 245.

16. Eren, F. (1975). Sorumluluk hukuku açısından uygun illiyet bağı teorisi. Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi.

65 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page